26 Aralık 2020 Cumartesi

Türkiye'yi Hıristiyan Yapma Projesi

Kazım Karabekir:

"18 Temmuz 1923'te Ankara istasyonundaki binada Teşkilat-ı Esasiyenin tadili müzakeresinde vaziyet tamamıyla aydınlandı. Teşkilat-ı Esasiyede yapılmasını muvafık gördükleri tadillerin ikinci günü müzakeresiymiş. Bana haber verilmemişti. Bugün ben tesadüfen hazır bulundum. M. Kemal Paşa'nın reisliğinde şu zatlar bu işle meşguldü: Dahiliye Vekili Fethi Bey, İktisad Vekili Mahmud Esad Bey, Sağlık Vekili Tevfik Rüştü Bey, Nafia Vekili Fevzi Bey, Maliye Vekili Hasan Bey, Ziraat Vekili Sabri Bey, Matbuat Umum Müdürü Ağaoğlu Ahmed Bey, Mebuslardan Ziya Gökalp, İhsan, Sivas mebusu Rasim Bey vardı. Erzincan mebusu Rafet Bey katiplik yapıyordu. Başvekil Rauf ve Maarif Vekili Safa Beyler, esasen seçim komitesinde dahi bulunmamışlardı.
   
Ben geldiğim sırada Tevfik Rüştü Bey konuşuyordu:

- Ben kanaatimi Millet kürsüsünden dahi haykırırım. Kimseden korkmam. Teşkilat-ı Esasiyemizde dinimiz apaçık yazılmalıdır.

Ben söz aldım ve sordum: 

Teşkilat-ı Esasiyemizde dinimizin İslam olduğu yazılıdır. Tevfik Rüştü Bey, hangi kanaati haykıracaksın? Ve, Teşkilat-ı Esasiyeye hangi dini yazdıracaksın ?. .Hıristiyanlığı mı?

Mahmud Esat Bey söz aldı ve sertçe cevap verdi: 

- Evet, Hıristiyanlığı. Çünkü İslamlık terakkiye manidir. Bu dinle yürünmez. Mahvoluruz. Ve bize de kimse ehemmiyet vermez.

dedi. Ben söz alarak dedim ki: 

- İslâmlığın terakkiye mâni olduğu Avrupalıların uydurmasıdır. Bu meseleyi istediğiniz kadar münakaşa edebiliriz. Fakat münakaşaya tahammülü olmayan bir mesele varsa, din değiştirmek gayretidir. Netice: İslâm kalırsak mahvolmayız. Fakat din değiştirme oyunuyla bizi kolay mahvedebilirler. Hıristiyan Bizans'ı, İslam Türk yıkmış ve yerine geçmiştir. Fransızlar, 1855'te İslam Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak yaparak Hıristiyan Rus İmparatorluğuna karşı harb ettiler. İçinden yeni sıyrıldığımız cihan harbinde Almanya, Macaristan ve Bulgaristan devletleri yine İslam-Türkiye [ile] ittifak yaptılar. Ve Hıristiyan İtilaf devletlerine karşı birlikte harb ettiler. Yüzümüze kimse bakmazmış ne demek ?

Fethi Bey söz alarak bana gayet sert, katı cevap verdi:

- Evet Karabekir. Türkler İslamlığı kabul ettiklerinden böyle kaldılar. Ve İslam kaldıkça da bu halde kalmaya mahkumdurlar. Bunun için İslam kalmayacağız.

Ben de aynı sertlikle cevap verdim:

- Fethi Bey, bu yabancı fikri şiddetle reddederim. Geri kalmaklığımıza âmil olan şey bir değildir. Fütuhatçılık, temsil kudreti gösterememek, Avrupa'nın ilim ve irfan cephesiyle temassızlık, idarede istibdat gibi mühim sebepler vardır. Aynı yanlışlıkları yapan Hıristiyan devletlerin de yıkılıp gittiklerini bilmez değilsiniz. Bir zelzelenin hakiki sebeplerini araştırmayıp onu gülünç bir sebebe bağlamak kadar bu "İslamlık terakkiye manidir" fikrini garip bulurum. Bu yabancı ve tehlikeli fikrin aramızda da ilmi münakaşaya tahammül edemeyecek kadar taraftar bulmasından çok müteessir oldum. Fakat ben iddia ediyorum ki Türk Milleti ne Hıristiyan olur, ne de dinsiz kalır. Hakikat budur. Bir milletin asırlardan beri en mukaddes duygularını bir hamlede atabileceğine inanışınız hayaldir. Böyle bir harekete cüret, memlekette kanlı bir istibdat ile başlar ve İstiklal Harbinin birliğini de birbirine katar. Nasıl biteceğini de söyleyebilirim. Düşmanlarından kanı pahasına istiklalini kurtaran Türk Milleti, hürriyetini kendi evlatlarına boğdurtmayacak, buna cüret edenlerin de hakkından gelecektir Fethi Bey."

Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben şöyle devam ettim:

-Paşam, maddî cephemiz zaten zayıftır, güvenebileceğimiz manevî cephemizi de düşmanlarımızın yaldızlı propagandasına kurban edersek, dayanabileceğimiz ne kalır? Bizi silah kuvvetiyle parçalayamayan düşmanlarımız, görüyorum ki, bizi fikir kuvvetiyle mahvedecekler. Buna müsaade edecek misiniz? Siz ki millete karşı, bizi bu hale getiren belânın istibdat olduğunu, zaferden sonra milletin tamamıyla iradesine sahip olarak yürüyeceğini millet kürsüsünden dahi defalarca haykırdınız. Millet Meclisini tekbirler, salatlar arasında açtınız. İslâmlığın en yüksek bir din olduğunu hutbelerle ilân ettiniz. Hepimiz aynı iman ve kanaatle aynı yolda yürüdük. Şimdi ne yüzle ve ne hakla bir kanlı maceraya atılacağız?” dedim.

Mustafa Kemâl Paşa sözümü burada keserek dedi ki:

“Müzakereler çok hararetlendi, burada kesiyorum”…

Mehazlar:

(1) Yeni İstanbul Gazetesi, 13-14-15-16 Kasım 1970.
(2) Türk Edebiyatı, Mart 1988.

Notlar: 

Bu yazıyı 9 Eylül 1991 tarihinde (sadece ASCII karakterlerini kullanarak) bir "usenet" grubuna göndermiştim. Bu yazının bazı parçalarını yıllar sonra bazı web sitelerinde biraz değiştirilmiş ve kısaltılmış olarak gördüm. Ancak bu mehazlardan bahsetmiyorlar. İlaveten "Yeni Nesil Yakın Tarih Ansiklopedisi" ve "Yalan Söyleyen Tarih Utansın" isimli eserlere bakmakta fayda olabilir.

1991'de şu bilgileri aktarmışım: "Karabekir Pasa'nin soyledigi tarihte Sabri Bey henuz ziraat Vekili olmamisti (1925'te o makama getirilecekti). Fevzi Bey ise o tarihte Nafia Vekili degildi, daha evvel Nafia Vekilligi yapmisti. Tevfik Rustu Aras ise 1925'ten sonra Hariciye Vekilligine getirildi. Hatiralar seneler sonra kaleme alindigi icin, sifat ve unvanlarin karistirildigi anlasiliyor."

İlave: Prof. Dr. Metin Hülagü 26.12.2020 tarihinde şu ilginç belgeyi ve açıklamayı Twitter hesabından paylaştı:

Dinde reformu öneren maddelerin beşincisi: İslam inanç ilkelerinin sadece modern devlete ve halka katkısı olan prensiplerinin korunması ve Batı medeniyetinin bugünkü canlılığı ve başarısının üzerine kurulmuş gibi göründüğü Hristiyan inancının kabulü.