31 Ocak 2021 Pazar

O hayvan kafalıdır! (Cemal Granda)

 











Hikmet Bayur niçin Kabil'e sürülmüş? (Cemal Granda)

 









Armstrong'un Kitabından Sayfalar

 





















Cemal Granda:



Abdestsiz Namaza Gidenler

 Cemal Granda, s. 252:


Amerikalılar Türkmüş

Cemal Granda:




















Armstrong Az Bile Yazmış

 Cemal Granda:

























s. 114'deki şu ifade Armstrong'da anlatılanların doğru olduğuna delalet ediyor:




30 Ocak 2021 Cumartesi

Karabekir'in Kitaplarının ve Belgelerinin Yakılması

Ugur Mumcu, Kazım Karabekir Anlatıyor, 30. baskı, um:ag Vakfı Yayınları:21, Şubat 2019, Ankara.

Önsöz:




















s. 119:



Heykel Modası Ne Zaman Çıkmış

 Dr. Rıza Nur:



27 Ocak 2021 Çarşamba

KARABEKİR’İN KIZI GENELKURMAY’DA SORMUŞTU

İLKER Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde, İstiklal Savaşı’nın dört büyük komutanı hakkında panel düzenlenmişti.

Atatürk, İnönü ve Fevzi Çakmak’tan sonra Kazım Karabekir Paşa da Genelkurmay’da düzenlenen toplantıda anılmıştı. Bunların arasında en ilginç olanı Kazım Karabekir Paşa’yla ilgili olanıydı. Panelistler Kazım Karabekir’in İstiklal Savaşı’na yaptığı katkıları anlattılar. Düzenli orduya sahip olan bir komutan olarak Atatürk’ün emrine girmesinin öneminden söz ettiler. Karabekir Paşa’nın “Eytam Mektepleri” kurarak yetim kalan çocukların eğitimiyle ilgilendiğini anlattılar. Paşa’nın sanat ve musikiye olan ilgisinden söz etmişlerdi. Anma toplantısına Kazım Karabekir’in kızları Hayat Hanım’la Timsal Hanım da katılmıştı.

CEVABI VERİLEMEYEN SORU

Panelin sonunda Timsal Hanım, Cumhuriyet’e bağlılığı öne çıkaran, gürül gürül akan bir konuşma yaptı. Hayat Hanım ise biraz durgundu. Söz aldı, tek bir soru sordu: “Burada babamın İstiklal Savaşı’na verdiği destek anlatıldı. Cumhuriyet’in kuruluşundaki rolü vurgulandı. Bunlar doğruydu. Her şeyi anladım ama bir şeyi anlamadım. Peki babam bu kadar yararlı işler yaptı, bu kadar önemli biriydi de neden 1927 ile 38 arasında her gün karakola imza vererek yaşamak zorunda bırakıldı?”

Bu soru üzerine salonda buz gibi bir hava oluştu. Panele ara verildi. Dışarı çıktık, İlker Paşa ile sohbet ediyorduk. Bir meslektaşımız Hayat Hanım’ın sorusunu hatırlattı. İlker Paşa’nın yüzünün şekli değişti. Aradan çok zaman geçtiği için ne yanıt verdiğini hatırlayamıyorum ama ondan sonra bu tür bir program yapılmadı.

Abdülkadir Selvi, 27 Ocak 2021

16 Ocak 2021 Cumartesi

Kemal mi, Kamal mı?!

 Cemal Granda,  "Atatürk'ün Uşağı İdim", Hürriyet Yayınları, 1973.







Yılmaz Öztuna: Sultan Abdülhamid Hakkında
















Bugün Türkiye'de artık Kızıl Sultan diyen kalmadı. Herkes, bu unvanın padişaha, bugün Doğu Anadolu'yu oluşturan 6 Osmanlı Eyaleti üzerinde, bir Ermenistan kurdurmayıp, Ermeni isyanlarını bastırdığı için, bir Fransız tarihçisi tarafından yakıştırıldığını biliyor (*).

...

İttihatçılar için ''Devlet'i 10 yıl idare edebilirlerse, bir asır idare ettik diye sevinsinler'' kerâmete benzer cümlesini söyleyerek tahttan ayrıldı. Bu bilgelik, 33 yıllık engin bir imparatorluk tecrübesinden kaynaklanıyordu. (**)

Denebilir ki Sultan Abdülhamid, İslam dünyasında ve tarihinde, jenlerinde imparatorluk yönetimi yeteneğini taşıyan son şahsiyetti.

10 Şubat 1918'de İstanbul'da Beylerbeyi Sarayı'nda öldü. 75 yaşını 4 ay ve 9 gün geçiyordu. Birinci Cihan Savaşı denen en büyük trajedinin son yılı idi. İstanbul sokaklarında açlıktan sinek gibi düşen insanların cesetlerini çöpçüler topluyorlardı.
...

Orta Afrika ile Orta Avrupa arasında uzanan bir imparatorluğu, emperyalizmin en azgın döneminde 33 yıl ayakta tutan bir devlet adamının o derecede çeşitli hasımları bulunması tabiidir.

İsrail'i kurdurmadığı için Yahudiler, Ermenistan'ı kurdurmadığı için Ermeniler, savaşla yendiği için Yunanlılar, devamlı politik kombinazonlarla hakan-halife tarafından atlatılmaktan başları dönen Batılılar, Asya'daki prestijinden ürken İngilizler, Sultan Abdülhamid'i devirmek için elbirliği ettiler. 

...

Hakkında vagonlar dolusu iftira, isnat, yalan ve yanlış yazıldı. 1908'de iktidara gelen İttihatçılar, Midhat Paşa'yı hürriyet kahramanı ve Sultan Abdülhamid'i neredeyse vatan haini ilan ettiler. Cumhuriyet döneminde aynı zihniyet devam etti.

1950'den sonra gerçeği gösteren yayınlar da başladı. En ilmîsi, İsmail Hami Danişmend'in Kronoloji'sinin 4.cildidir. Bunun yanında ilmî olmayan, fakat Sultan Hamid'i savunan kitaplar yazıldı.

Ancak Sultan Abdülhamid'in itibarının gerçek iadesi, benim 1968'de yayınlanan Türkiye Tarihi'min 12.cildi ile oldu. Bir takım fikir yobazı mihraklar ne oluyor diye sarsıldılar. Ama kimse gık diyemedi. Zira kitabim 60,000 sattı. 

Türkiye Tarihi'nin 11. cildi çıktığı zaman, Türk Tarih Kurumu'nun başkanı ve bir üyesi, genel yayın müdürü olduğum Hayat müessesesine gelerek, Kurum'a üye seçileceğimi bildirmişlerdi. 12.cilt yayınlandı ve üyeliğim konusu kapandı.

Yılmaz Öztuna, Tarihten Portreler, 23-24 Nisan 1991

(*) İsmail Hami Danişmend de diyor ki: "Fransız müverrihlerinden Albert Vandal'ın ortaya attığı ''Le Sultan Rouge = Kızıl Sultan'' .. Hıristiyanlık taassubu ile Anadolu'nun yarısını Ermenistan görmek isteyen bir takım Türk düşmanlarının bu gibi herzeler ve hatta küfürler savurmaları pek tabiidir: Fakat Ermeni komitecisine karşı Türk'ün hakkını koruduğu için mutaassıp Fransız'ın ortaya attığı "Sultan Rouge" lakabını Türkçeye tercüme edip de Sultan Hamid'e Kızıl Sultan diyen Jön Türklerin ve onları takip edenlerin yüz kızartıcı gaflet ve cehaletlerine ne denilebilir?"

(**) 33 yaşındaki toy başkomutanımız Enver Paşa, 4 yıllık savaşın ilk yılı içinde en güçlü 2 ordumuzu Sarıkamış ve Gelibolu'da harcamıştı, çoğunluğu 18-25 yaş arası delikanlılar oluşturuyordu. Bir daha asla olmasın! - Yılmaz Öztuna, 10.02.2010, Türkiye Gazetesi

























11 Ocak 2021 Pazartesi

Cemal Granda'nın Hatıralarından

 



10 Ocak 2021 Pazar

Kafatası Irkçılığı

Tek Parti diktatörlüğü devrinde, önde gelen idareciler uzun müddet kafatası ölçmeyi zevkli bir hobi haline getirmişlerdi. Bu idarecilere göre Türklerin kafatası üstün ve zeki insan tipini sembolize eden Brakisefallerin Alpli zümresine aitti. O günlerde yaşayanların yanı sıra, ölülerin de kafatasları ölçülüyordu. Mesela Yunus Emre'nin yanı sıra Mimar Sinan'ın da mezarı açılmış (1 Ağustos 1935), üzerinde biyolojik ve morfolojik incelemeler yapıldıktan sonra tekrar kapatılmış.

Kaynak: Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, Ankara, 1973, s.373

Bu kafatasçılık konusunu ortaya atan Atatürk'tür. Bu konu, umumi Türk Tarihinin okullarda resmi ders kitabı olarak okutulan birinci cildinde yazılıdır. Bu birinci cildin o kısmını baştan aşağı bizzat Mustafa Kemal Paşa dikte ettirmiştir. Bu kitapta bir sayfada iki kafatası vardır. Birisi elma gibi, yuvarlağımsıdır; bunun altında değirmi kafa veya brakisefal diye yazılıdır. Diğer kafatası ise, tepeden bakıldığı vakit Uzunköprü kavunu gibi ince uzundur. Onun altında da dolikosefal yazılıdır. Bu tarih kitabında ''Türklerin kafatası brakisefaldir'' yazıyor.

Kaynak: İsmet Rasin Tümtürk, Boğaziçi, Aralık 1985.

Afet İnan otuzlu yıllarda "Türk tarih tezi" adı verilen zırvayı ortaya attı. Hani vardır ya, Orta Asya'dan göç yolları falan, o işte. İlkokulda her sınıfın duvarında haritası asılıydı. Birilerini o kadar etkilemiş ki, Ahayalılar'ı "Aka Türkleri", bunların başbuğu Agamemnon'u da "Ağa Memnun" lakaplı bir Türk kralı sanırlar... Afet Hanım, Mimar Sinan'ın türbesinden iskeletini çıkarttırıp kafatasını ölçen kişidir. Sinan'ın Türk olduğunu kanıtlamak için. Peki kanıtlamış mı? Kanıtlamış. Sinan Türk çıkmış, çünkü kafası "brakisefal"... Türkler brakisefal olurlarmış, Türk olmayanlar dolikosefal. Ben de kafamın tepesi neden sivri diye üzülüyordum, sevineyim bari. Aah ah, nerede o otuzlu yıllar... Altın çağ...

Kaynak: Engin Ardıç, Sabah Gazetesi, 7 Mart 2021




9 Ocak 2021 Cumartesi

Yunan Size Şapka Giydirecek!

Şimdi tuttuğumuz siyaset, elimizdeki düstur şudur: 'Padişah, halife, hükümet İstanbul'da düşmanlar elinde esirdir. Biz vekilleriyiz. Onları, dini, milleti, devleti kurtaracağız. Ey millet! Yunan gibi asırlardan beri kölemiz olan bir millete nasıl boyun eğeceksiniz ? Bu millet buna dayanamaz. Gayrete geliniz. Din gayreti lazımdır.'

Çünkü, bütün millet adeta istinasız padişaha muti, dine merbut; padişah, din diyor, başka bir şey bilmiyor.

Harbden de yorulmuş, bitmiş, parasız, sefalette; bu haldeki bir milleti kolay kolay yeni bir harbe hazırlamak da mümkün değil. Bunun için Rumlar ile izzet-i nefslerini gıcıklıyoruz. 'Bakkal Yorgi başınıza vali, mutasarrıf; taşçı Vasil jandarma zabiti olacak, nasıl dayanacaksınız?' diyoruz. Hakikaten Türk buna tahammül edemiyor. Anadolu'dan bu esnadaki seyahatlerimde bizzat böyle propaganda yaparken, bu sözlerin her şeyden müessir olduğunu görüyordum. 'Kur'an'ı abdesthane kağıdı yapacaklar. Size şapka giydirecekler' diyorduk. Bu da pek müessir oluyordu. Talihe bak ki, şapkayı sonunda Mustafa Kemal'in eliyle giydiler.


Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, c.3, s.624

2 Ocak 2021 Cumartesi

Sevr'in Padişah Tarafından İmzalanmadığına Dair Açık Vesika

 Kaynak: Prof. Dr. Metin Hülagü