20 Kasım 2025 Perşembe

Sultan Vahîdeddin İçin Linç Tâlimatı

 









Türkiye Büyük Millet Meclisi Erkân-ı Harbiye Müdiriyeti Zâta Mahsusdur. Baş Kumandanlık Huzur-i Sâmisine . 12/11/1338 Son zamanlarda İstanbul'dan aldığımız raporlarda Vahîduddin'in memâlik-i ecnebiyeye firârından bahs olunuyor. Ez cümle, saray mahâfili ile temasta bulunan bir mu'temed tarafından bu firâr hazırlıklarında bulunulduğu ihbâr edilmekle arz-ı keyfiyet olunur. Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi Müşir Fevzi Şifre/Zâta Mahsustur. "Dersaadet'de Re'fet Paşa hazretlerine. Ankara 4/11/1338 İstanbu'lda Sarayda Vahideddin'in memalik-i ecnebiyeye firar için hazırlıklarda bulunduğu istihbâr edilmiştir. Tahakkuku halinde ahâli vasıtasıyla mümanaat edilmesi, mecburiyet görüldüğü takdirde aynı vâsıta ile linç tatbiki gibi daha şedit icraatta bulunulması, bu suretle firâra hiç bir vech ile meydan verilmemesi lâzımdır. . Bunun temini mercûdur. Türkiye Büyük millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal

16 Kasım 2025 Pazar

Seyit Rıza ile M. Kemal Arasındaki Konuşma

Aşağıdaki yazıların/resimlerin tamamı 20 Nisan 2015 tarihli Sabah Gazetesi'nden alınmıştır.












Dersim Harekatı sırasında eski adı 'MAH' olan Milli İstihbarat Teşkilatı'nın bir mensubunca merkeze geçilen rapor, 15 Kasım gecesi Atatürk'ün 'şakilerin lideri' Seyit Rıza ile idam öncesi görüştüğünü belgeliyor.

"MAH Başkanlığına

-Hususi-

Ankara'dan alınan şifreli talimatname ile İhsan Sabri beyle görüşülüp ve İhsan beyin vereceği emir ve talimatnamelere harfiyen riayet edilmesi gerektiği, bunlarla ilgili raporunda süratle Başvekalet'e iletilmesi emredildi.

Bunun üzerine İhsan Sabri beyle görüşüldü. Bize hafta sonu Seyit Rıza ile alakalı mahkemenin toplanacağı ve karar verileceği ve idamların hafta sonuna yetiştirilmesi gerektiği ifade edildi. Yalnız en önemli nokta mahkeme kararını verdikten sonra Seyit Rıza ile Reisicumhurumuz'un biraraya getirileceğini, bunun çok çok gizli olması gerektiğini, bunun için lazım gelen tüm tedbirlerin büyük bir hassasiyetle yürütülmesi, ayrıca MAH bünyesinden Zazaca bilen en güvenilir görevlinin bu yolculuğa hazırlanması talimatını verdi.

7 SEHPA, 1 ÇİNGENE ÇOCUK

Biz de gerekli hazırlığı son süratle yapmaya başladık. Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer beyle görüşülüp, Şükrü beyin gerekli asayiş ve güvenliğin, gizliliğin azami dikkatle nasıl yapılması gerektiği konuşulup fikir teatisinde bulunarak hazırlıklarımızı süratle bitirdik. Tam bir teyakkuz halinde yola çıktık.

Mahkeme birkaç görüşmeden sonra gerekli yasal mevzuatlar yerine getirilerek idam kararları imzalatıldı. İdamların yapılacağı Buğday Meydanı'nı aydınlatmak için traktörler ve araçlar ayrıca idam edilecek 7 kişi için idam sehpaları ve küçük bir çingene çocuk temin edildi. Gün içerisinde bütün alınacak tedbirler, özellikle görüşmenin çok gizli kalması için her şey büyük bir dikkatle defalarca gözden geçirilerek bütün hazırlıklarımız tamamlandı.

ÇAĞLAYANGİL'İN JEEP'İ

Gece 12.20'de Seyit Rıza ve suç ortakları mahkemeye getirildi. Mahkeme verdiği kararı okumaya başladı ve 14 kişi beraatine ettirilirken Seyit Rıza dahil 7 kişi ölüme, diğerleri de çeşitli cezalarına çarptırıldı. Mahkemede idam kelimesi geçmediği için ölüm kelimesi 'idam çino, idam tunne' sesleri salonda duyuldu. Mahkeme takriben 1,5 saat sürdü. Aralarından Seyit Rıza alındı. Emniyet Genel Müdürü ile İhsan Sabri beyin jeepine bindirildi. Peşlerindeki 4 araç ile birlikte jeep hareket etti. Elazığ Merkez Tren İstasyonu'na gelindiğinde herkes araçlarından inmeye başladı. Asayiş için alınan tedbirler eksiksiz alındığı için tren istasyonu kapatılmış, görevliler evlerine gönderilmişti. İstasyonda MAH görevlileri dışında hiç kimse yoktu. Gizliliğe azami şekilde uyularak yapıldığından bu durumu bilmeyenler için her şey olağan gözüküyordu.

BEYAZ TREN KÖR MAKASTA

Reisicumhurumuz'un beyaz treni kör makasta bekliyordu. 8-10 dakika bekledikten sonra trene Seyit Rıza ile birlikte girdik. Reisicumhur'un yanında Alpdoğan paşa, Kazım Orbay ve Reisicumhur'un yaveri vardı. Masada yemek yeniyor ve içki içiliyordu. Reisicumhur, Seyit Rıza'ya kafasını kaldırarak, tepeden aşağı süzerek oturmasını söyledi. Seyit Rıza da oturmayı reddetti. Reisicumhur, Seyit Rıza'ya mahkemenin idam kararı verdiğini, bunun bu gece infaz edileceğini hatırlattı ve eğer pişman olduğunu söyleyip af dilerse idamların olmayacağını affedeceğini söyledi. Seyit Rıza da af dileyecek, pişman olacak bir şey yapmadığını, yaptıkları şeylerin kendi canlarını, mallarını, yerlerini, yurtlarını korumak için yaptıklarını söyledi. O ayları hep devlet görevlilerinden dinlediğini, kendisinin asıl gerçeklerini anlatmak istediğini söyledi.

'AMACIMIZ İSYAN DEĞİL'

Reisicumhur başıyla onaylayarak anlatmasını söyledi. Seyit Rıza sakin bir dille Dersim'in Osmanlı döneminde büyük zulüm gördüğünü birçok baskıya rağmen Dersim'i koruduklarını, Osmanlı'ya asker vermediklerini, Milli Mücadele'ye birçok asker gönderdiklerini, cumhuriyete güvendiklerini, bilhassa halifeliğin kaldırılmasından sonra güvenlerinin daha da arttığını, silahların toplanmasına yardım ettiğini, silahların çoğunun toplandığını, isyan etmek niyetleri olsaydı silahları teslim etmeyeceğini, gerçekten Dersim'in cumhuriyete isyan etmek istemediğini söyledi.

'BOMBALARLA PARÇALANDI'

Jandarmanın isyan ettirmek için halkı devamlı tahrik ettiğini, aşiretlerin arasında husumeti bilerek artırdığını, saldırmak için bahane icat ettiklerini söyledi. Birçok silahsız masum halkın tayyareden atılan bombalarla parçalandığını, kaçıp mağaralara sığınan kadın, çoluk çocuğun da topluca öldürüldüğünü söyledi. Alpdoğan paşa konuşmaya girmek istedi. Reisicumhur el hareketiyle Alpdoğan paşayı susturdu. Seyit Rıza'ya devam etmesini rica etti.

SULH İÇİN YEMİN ETMİŞTİ

(Seyit Rıza teslim olmadan önce kendisine söz verildiğini anlatıyor) "Benimle erkanı harp dairesinden bir subay görüştü. Sizin beni Erzincan Valiliği'ne beklediğinizi sulh için görüşeceğinizi söyledi. İnandım, büyük yemin etmişti, inanarak, yanıma üç arkadaşımı alarak Erzincan Valiliği'ne gittim, bizi tutukladılar. Sonra da Elazığ Hapishanesi'ne gönderdiler. Yine bana oyun oynamışlar, yine hile yapmışlardı. Sonra mahkeme başladı, büyük oğlumdan iki yaş küçük olan birinin şahitliğiyle yaşımı büyütüp oğlumun yaşını küçülttüler. (Burada MAH mensubu bir hata yapıyor. Rıza'nın yaşı küçültülmüş, oğlunun ise yaşı büyütülmüştü.) Bugün de sizin emirlerinizle idam kararı verdiler. Sözlere güvenerek kendi ayağımla gelmeme rağmen beni idam edeceksiniz. Sizlere daha nasıl güveneceğim" dedi.

TÜRKLÜK ŞUURU YENİDEN

Reisicumhur, bunları şimdi öğrendiğini tahkikat yaptıracağını söyleyerek, "Sana son olarak gel benden af dile, yaptıklarından pişman olduğunu söyle ki seni affedeyim. Eğer bunları yaparsan Dersim'e daha faydalı olursun. Bizimle işbirliği yaparsın. Cumhuriyet Dersim'e çok faideli işler yapacak, Dersimliler Horasan'dan gelmiş, Oğuz Türkleridir. Türklük şuurunu yeniden kazandıklarında, cumhuriyete çok faideli işler yapacaklar. Ben buna inanıyorum. Gel bu fırsatı kaçırma" dedi.

SON SÖZÜM: AF İSTEMİYORUM

Seyit Rıza, "Ben sulh için cumhuriyet için çok şey yaptım. Silah toplamaya yardımcı oldum. Silahlar toplandı. Şu adamlar teslim edilecek dendi, teslim ettim. Her istediklerinde 'bu son' dediler. Sonra daha fazla şeyler istemeye başladılar. İstekleri hiç bitmedi. Ben bunu önceleri anlayamamıştım. Sonra çıkan Tunceli Kanunu'ndan iyice anladım. Emin oldum ki biz Dersimliler ne yaparsak yapalım bu sizi durdurmayacak. Sizin de başından beri planınız Dersim'i toptan yok etmek, ortadan kaldırmaktı. Bunu çok geç de olsa anladım. Ben yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim, af da istemiyorum, bu benim son sözlerim, başka da bir şey demeyeceğim" dedi.

SİZE BOYUN EĞMEDİM

Reisicumhur, sinirlenerek ayağa kalktı, eliyle Seyit Rıza'yı göstererek 'götürün gereğini yapın' emrini verdi. Seyit Rıza'nın koluna girip dışarı çıkarken birden durdu. Reisicumhur'a dönerek "Ben sizin hilelerinizi anlayamadım, onlarla başedemedim, bu yüzden görüşmek için geldim. Ölüme gidiyorum. Bu bana dert olsun, ama ben de size boyun eğmedim bu da size dert olsun" dedi. Reisicumhur eliyle işaret ederek 'götürün' dedi. Onu alarak kompartımandan çıktık. Araçlara geçtik. Trenden gelecek İhsan Sabri beyi bekledik. İhsan Sabri bey gelerek öndeki jeep'e geçti, hareket ettik. Bizler de peşlerinden giderek Buğday Meydanı'na geldik.

SANDALYESİNİ TEKMELEDİ

İdamlar bitmişti. Sıranın kendisine geldiğini bilen Seyit Rıza gitti. Oradaki Çingen çocuğu eliyle iterek uzaklaştırdı. Sandalyeye çıktı, çok gür bir sesle "Evlad-ı Kerbelayız, ayıptır, zulümdür, cinayettir" dedi. İpi boğazına geçirerek sandalyeyi tekmeledi. Bu kadar yaşlı adamın cesareti herkesi hayrete düşürdü. Sonuç olarak idamların hepsi tamamlanmış oldu. 15 Kasım Pazartesi tüm gün asılı olarak halka teşhir edildi. 16 Kasım ise tüm cesetler Elazığ içinde dolaştırılarak halka teşhir edildi.

CESETLER GAZLA YAKILDI

İhsan Sabri bey saat 12.00'da valiliğe toplantıya çağırdı. 12'de valilikte Şefik bey, Elazığ Emniyet Müdürü İbrahim bey oradaydılar. İhsan Sabri bey bizlere, "Seyit Rıza'nın alelacele vakti idam edilmesi efkarı umumiyede merak hasıl olacağı muhakkaktır. Bizim devlet olarak Ankara'nın da talimatıyla herkese Seyit Rıza'nın Reisicumhur Elazığ'a gelmeden önce idam edilmesi mecburiydi. Çünkü Reisicumhur'un, Seyit Rıza'yı affetmesi ihtimali mevcuttu. Ayrıca cesetlerin yakılarak gizli bir yere azami gizlilik kurallarına riayet edilerek gömülmesi sağlanacak, bu görevide MAH bünyesindeki arkadaşlar gerçekleştirecek" diyerek toplantının bittiğini söyledi. Cesetler alınarak boş bir araziye gaz dökülerek yakıldı. Kalan kırıntılar da çuvallara konularak Elazığ Merkez Tren İstasyonu ile Yolçatı Tren İstasyonu arasında çukur kazılarak defnedildi. Gömülen yerin haritası ve tutanakları, trendeki konuşmalar, ses kaydı ile birlikte harita ile, İhsan Sabri beye teslim edildi. İş bu rapor iki nüsha hazırlanmış, 1. Nüshası Başvekalet, bir nüshası İhsan Sabri beye teslim edilmiştir.

Kaynak: Yenişafak

12 Temmuz 2025 Cumartesi

Enver Paşa'nın Devleti Savaşa Sokuşu

Enver Paşa'nın Alman hayranlığı ve devleti padişahın haberi olmadan savaşa sokuşu hakkında Yılmaz Öztuna şunları yazıyor:




Mehmet Emin Yurdakul

Mimar Sinan Dergisi'nin 4. sayısından bir sayfa (Aralık 1967):


21 Haziran 2025 Cumartesi

Düyûn-ı Umûmiye Konusu

 Yılmaz Öztuna:



12 Ekim 2024 Cumartesi

Bere Giymek Yasak!

 Cumhuriyet, 25 Temmuz 1935 (Kaynak: @kayitdisittarih):



18 Ağustos 2024 Pazar

Hilafetin Kaldırılması

 Dr. Rıza Nur şöyle yazar (c.4, s. 1284):



10 Ağustos 2024 Cumartesi

Enver Paşa ve Turan Hayalleri

 Yılmaz Öztuna, 8 Ocak 1992:



Şapka için Asılan Kadın




26 Mayıs 2024 Pazar

Von Hippel Dolmabahçe’de verilen baloya neden gitmemiş?

Kaynak: Twitter hesabı @MHBulut

1933 Üniversite reformu sonrası İstanbul’a gelen Yahudi fizikçi von Hippel, Dolmabahçe’de verilen baloya neden gitmemiş?: Rifat N. Bali, New Documents on Atatürk, 2010.



27 Nisan 2024 Cumartesi

Koruma Kanunu Hakkında

Yılmaz Öztuna,  Sebilürreşad, Nisan 1951: 


25 Şubat 2024 Pazar

İşkodra Kalesi'nin Düşmana Teslimi

Balkan Savaşlarını ve 1. Dünya Harbi'ni okudukça, Sultan Abdülhamid'i devirip idareyi eline geçirenlerin içinde çok sayıda hain mevcut olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri de Es'ad Toptanî Paşa'dır. Hasan Rıza Bey'in kahramanca müdafaa ettiği İşkodra Kalesi'ni düşmana teslim etmiştir. Yılmaz Öztuna şöyle anlatır:



17 Eylül 2023 Pazar

Hamparsum Boyacıyan'ın İttihadçılar Tarafından Milletvekili Yapılması

 Yılmaz Öztuna, II. Abdülhamid Zamanı ve Şahsiyeti, s.84-85:




8 Eylül 2023 Cuma

Midhat Paşa Hakkında

 Yılmaz Öztuna (3 Temmuz 1991 tarihli gazete makalesinden):










29 Ağustos 2023 Salı

Selânik'in Kaybı

Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, 14. Baskı, Mayıs 2012:



24 Ağustos 2023 Perşembe

Enver Paşa ve Sarıkamış Felâketi

 Yılmaz Öztuna, 15 Mayıs 1991:



13 Ağustos 2023 Pazar

Sultan Vahîdeddin'in Millî Mücadeleye Yardımı ve Zaferin Soysuzlar Tarafından Gasp Edilmesi

2011'de günlük gazetelerde şöyle bir haber okuduk (aşağıdaki ekran görüntüsü 27.04.2011 tarihli Vatan Gazetesi'nden alınmıştır, kırmızı çizgili vurguları ben ilave ettim): 














Bu haberden seneler önce, 1978 senesinde basılan Eshâb-ı Kirâm isimli bir eserin arkasında "Kitapta Adı Geçenleri Tanıtma" başlığı altında şu bilgiler mevcuttur. Yanlış hatırlamıyorsam Prof. Mim Kemal Öke 90lı yıllardaki bir gazete makalesinde bu yazılara atıfta bulunmuştu:














5 Ağustos 2023 Cumartesi

Enver Paşa: Karakteri ve İcraatları


33 yaşındaki toy başkomutanımız Enver Paşa, 4 yıllık savaşın ilk yılı içinde en güçlü 2 ordumuzu Sarıkamış ve Gelibolu'da harcamıştı, çoğunluğu 18-25 yaş arası delikanlılar oluşturuyordu. Bir daha asla olmasın! - Yılmaz Öztuna, 10.02.2010


Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci: 
















Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, s. 140 (Ocak 1913'teki Bâb-ı Âli Baskını'nı anlatırken):


 








Yılmaz Öztuna, II. Abdülhamid: Zamânı ve Şahsiyeti, Ötüken Neşriyat, s. 147:



Irkçılık, Faşizm ve Mahmut Esat Bozkurt

 Engin Ardıç, 20 Şubat 2010:

2 Temmuz 2023 Pazar

Talat Paşa'nin İhaneti

Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, 14 Baskı, Mayıs 2012, s.99-100: 








































Bu bilgileri destekleyen ilave bazı kaynaklar aşağıda verilmiştir.

İsmail Hami Danişmend (Twitter'da @oktay_tanhu adresli kullanıcıdan):






























































Dr. Rıza Nur (Twitter'da @DrRizaNour adresli kullanıcıdan):








Yıldız Yağması'na İştirak Edenler Hakkında

 Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı'nın Çöküşü, İstanbul, 2019, s. 26:













Bazı isimler 29 Haziran 2023 tarihli İngilizce makalesinde verilmektedir: 



29 Haziran 2023 Perşembe

Şevket Süreyya Aydemir'in Kaleminden İskilibli Atıf Hocanın İdamı



















Balkan Felâketi Nasıl Oldu?

Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, 14 Baskı, Mayıs 2012:



25 Haziran 2023 Pazar

Dersim Karikatürü

Temmuz 1937, Sedat Simavi'nin Karikatür Dergisi (Kaynak: @gdhtarih)

8 Mayıs 2023 Pazartesi

İsmet İnönü'nün Cepheden Kaçışları

Kıdemli Yüzbaşı Lebib Bey anlatıyor: "İnönü muharebelerinde ben de vardım. Bozulmuş kaçıyorduk. İsmet Bey kayboldu. Sivil giyinip samanlığa saklanmıştı. Köylüler geldiler, düşman kaçıyor, siz nereye kaçıyorsunuz deyince uyandık. Düşmanı kovalamaya başladık." (2/11/1970)





3 Mayıs 2023 Çarşamba

CHP'nin Kürtlere Yaptığı Zulümler

 

Nuh Albayrak, Star Gazetesi, 3 Mayıs 2023:

Anadolu Hareketi'nde Kürtlerin önemini çok iyi bilen Mustafa Kemal Paşa, Samsun'dan yola çıkarken, Kürt liderlerden Cemilpaşazâde Kâzım'a gönderdiği 11 Haziran 1919 tarihli telgrafta, "Bağımsız bir Kürdistan İngilizlerin plânıdır. Ancak, Kürt kardeşlerimizin merbutiyetini (aidiyetini) teminat altına almak için gerekli hak ve imtiyazları verme yanlısıyım" demişti. (Andrew Mango, "Öz kardeş"ten "inkâr"a, Derin Tarih, Kasım 2014, s. 56-67.)

Nitekim İstiklâl Savaşı'na verdikleri desteğe "teşekkür" için 1921 Anayasası'nda Kürtlere "muhtariyet" hakkı verilmiş ve 11. Madde ile de bu özerkliğin çerçevesi çizmişti.

Ancak 1923 sonunda CHP'nin (Halk Fırkası) kurulmasıyla birlikte estirilen "Değişim" rüzgârı, Kürtler de fena sallamıştı!

"4 ilke"den biri olan "Milliyetçilik", tek parti icraatına; "ırkçılık" olarak yansımıştı. Müslümanlara karşı yürütülen operasyonların da muhatabı olan Kürtler, "çifte mağdur" durumuna düşmüştü.

Nitekim 1924'te Hilafetin kaldırılmasına, "Türklerle ortak paydamız ve devletle bağımız koparıldı" diye tepki gösteren Şeyh Said'in 1925'teki kıyamı; "Kürt İsyanı" olarak yansıtılmış ve keskin politika değişikliğine gerekçe yapılmıştı.

Bazı örneklerle bu süreci somutlaştırmaya çalışalım...

KÜRTÇE KONUŞAN İSTİKLAL MAHKEMESİNE...

Meclis Başkanı Abdülhalik Renda'nın hazırladığı ilk "Kürt Raporu", "CHP Zulmü"nün "navigasyonu" olmuştu. Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgede "Türkleştirme" yapılmasını öngören rapor, Kürtlerin; kendi dillerini konuşmasını "Milli aidiyete darbe" olarak görmektedir!

Bu rapor ışığında, 8 Aralık 1925'te başlatılan "Güneş-Dil Teorisi" ve "Vatandaş, Türkçe konuş!" kampanyalarıyla, "Kürt ve Kürdistan" ibareleri yasaklanmıştı! Nitekim 24 Eylül 1925'te yayınlanan "Şark Islahat Plânı"nın 13. Maddesi'nde Kürtlerin yaşadığı il ve ilçeler sayılıyor ve "Buralardaki devlet dairelerinde, mekteplerde, çarşı ve pazarda Türkçeden başka lisan kullananlar devlete karşı gelme suçuyla cezalandırılır" deniyordu. "Devlete karşı gelmek" ise "idam mangası" gibi çalışan İstiklâl Mahkemesi'nin sahasına giriyordu.

Kürtlerin TSK'dan ayıklanması konusunda da özel çaba sarf ediliyordu. 1928 yılında Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın imzasıyla Askerî liselere gönderilen "gizli" emirle, "Kürt çocuklarını ayıklayın" talimatı verilmişti!

Çarpık CHP zihniyeti; batıdaki okullardan "Kürt'sün" diye attığı öğrencilerin doğudaki okullarda okuyan kardeşlerine de, her sabah "Türk'üm..." dedirtiyordu!

CHP'nin Kürtlüğü ve Kürtçeyi yok etme operasyonu, Kürtlerin yoğun yaşadığı köy ve şehirlerde ise korkunç bir "katliam"a dönüşmüştü.

Şeyh Said İsyanını bahane eden devlet, Kurtuluş Savaşı'nda şehit düşen Kürtlerin köylerine; günlerce bomba yağdırmıştı! Ağrı'da yürütülen katliamlardan kaçarak Zilan Deresi'ne sığınan 15 bin Kürt imha edilmişti! (Cumhuriyet, 16 Temmuz 1930) Bu sayı, Kürt yazar Hesen Hişyâr Serdî'ye göre ise 47 bin idi!

CHP Hükümeti, 1931'de çıkardığı 1850 sayılı kanunla, bu katliamları "suç" olmaktan çıkararak memurlarını korumuştu!

Zaten onları teşvik eden bizzat Başvekil İsmet Paşa idi. 31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet'e verdiği demeçteki, "Bu ülkede sadece Türkler ırksal hak talep etme hakkına sahiptir. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, karşı çıkanları yok edeceğiz" demişti.

BAKAN'DAN KOMUTANA: ONLARI MAĞARAYA GÖM...

Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Tunceli 4. Umum Müfettişi Abdullah Alpdoğan'a 26 Nisan 1937'de gönderdiği "Çok gizli" mektupta şu inanılmaz ifadeleri kullanmıştı:

"Yakıcı ve boğucu gaz talep etmişsin. Hükümette bazı kendini bilmezler, taleplerinin karşılanmaması için çalışıyor ama başarılı olamadılar. Cumhurreisimiz ve Başvekilimiz taleplerinin derhal tedarik edilerek yerine ulaştırılması emri vermişlerdir. Bütün şakileri o mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar."

Bu katliam talimatının aynen yerine getirildiğini yine Şükrü Kaya'nın "teşekkür" mektubundan anlıyoruz:

"Muhterem Komutan, Mağaralarda kullanılan gazların şakileri tamamen bertaraf ettiğini bildirmişsin. Gazan mübarek olsun. Madalya ile taltif edileceğini bildirmek isterim."

Bakan bey, matbuatı uyarmayı da unutmamıştı! Cumhuriyet'in sahibi Yunus Nadi'ye gönderdiği mektupta, "Muhabirinizin çektiği; Dersim'in Islahı Projesi fotoğraflarını bakanlığımıza iade ediniz" diyordu. Ayrıca 4 Temmuz 1937 tarihli gazetede çıkan haberi beğendiklerini belirterek, "Harekât" ile ilgili haberlerin bakanlıkça kontrol edildikten sonra yayınlanması konusundaki mutabakatı hatırlatmıştı. Hükümetin beğendiği haberde, Kürtleri imha eden asker, "Kahraman Türk Çavuşu..." başlığıyla övülmüştü!

ÇAĞLAYANGİL, KILIÇDAROĞLU'NA DERSİM KATLİAMINI ANLATTI

CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun memleketi olan "Dersim'in temizlenmesi"ne özel önem veriliyordu. Köylerin nasıl yakılacağını anlatan "Eşkıya Takibi ve Mağara Aramaları İçin Talimatnameler" el kitabı hazırlanmıştı.

Operasyona katılan pilot Sabiha Gökçen, "Canlı ne görürseniz ateş edin emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk" demişti!

Köylerin ve mezraların nasıl yakıldığını, mağaralara sığınanların ise zehirli gazla nasıl imha edildiğini İhsan Sabri Çağlayangil, Dersim Katliamını merak eden Kemal Kılıçdaroğlu'na, 1986 yılında; açık yüreklilikle her şeyi anlatmıştı:

"(Kürtler) mağaralara iltica etmişti. Ordu, mağaraların içinde zehirli gaz kullandı. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu." (Ses kaydı: https://www.dailymotion.com/video/x15ws9r)

Hızını alamayan CHP Hükümeti, Almanya'ya peşin para göndererek; kemikten geçerek iliği yakan "İperit (Hardal) gazı" siparişi verilmişti. Bu gazın nerede kullanılacağı sorusuna, Kürtleri kastederek "Eşkıyaya karşı" cevabı verilmesi üzerine Almanlar, "Biz bu gazı devletlerin, kendi milletine kullanması için üretmedik" diyerek, parası ödendiği halde göndermemişti. Harekât bittikten sonra gönderilen 30 ton zehirli gaz, Mamak'ta bulunan Gaz Kimya hanesi yakınındaki tel örgülü arazide; açıkta duran bidonlarda yıllarca bekletilmiş ve 1950'den sonra imha edilmişti. (İşgale Benzer Hıyanetler, s. 97)

Tek parti yönetimi ırkçılığa doymuyordu! İşi "kafatası taraması"na kadar götürmüşlerdi. Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, (geleceğin Millî Eğitim Bakanı) Reşid Galip ve (geleceğin Başbakanı) Şemsettin Günaltay, 10 ayrı ekip ile Anadolu'nun 10 değişik bölgesinde 40 bin kişinin kafatasını ölçerek "Türk" olup olmadıklarına karar vermişti! Kafatası ölçüm sonuçlarının açıklandığı, 18 Eylül 1930 Gölcük Yaylası'ndaki basın toplantısında Bakan Bozkurt, "Türk vatanında, 'öz Türk' olmayanların bir hakkı vardır, o da Türklere hizmetçi; köle olmaktır" demişti. (Aydın Engin, Cumhuriyet, 21 Eylül 2014)

Kürtlere yönelik CHP zulmünü burada anlatmakla bitiremeyiz. Daha nice vahim ayrıntıları merak edenler, bu konuda yazılmış kitaplara müracaat edebilir. 


1 Mayıs 2023 Pazartesi

Safiye Ayla'nın CHP Önde Gelenleriyle Maceraları

Aşağıdaki resimlerin tamamı Google taramasıyla bulunabilmektedir. En azından bir kısmının Kadir Çandarlıoğlu tarafından derlendiğini sanıyorum. 
 




20 Nisan 2023 Perşembe

Kafatasçılık

Kemalist yazar Şevket Süreyya Aydemir "Suyu Arayan Adam" kitabında kafatası ölçmeleriyle kaybedilen zamanlardan bahsetmiş:












1979'da ölene kadar TDK'nın başuzmanlığını yapan Agop Dilaçar Martayan'ın bir gazetede ''Agop Dilaçar'ın Anıları İşte'' başlığı ile neşredilen hatıralarının bir yerinde Martayan şunları söylüyor:

Bir akşam Çankaya'da birkaç kişi Atatürk'ün etrafında toplanmıştık. Yemekten sonra kahve içilirken konuşmalar bir aralık ırk, Türk dünyası göçler, antropoloji gibi konulara kaydı. Konuşmalar sürüp giderken Atatürk'ün birden ''Kafalarımızı ölçtürelim'' demesi üzerine bir antropolog bulundu, kraniyometresi ile ilkin Atatürk'ün kafası ölçüldü ve kafa karinesinin (Fr. indice cephalique) 84 olduğu ortaya çıktı. Yani tam yuvarlak kafalı (brakisefal; şapka girimi çemberinde sağ-sol çizgisi ile ön-arka çizgisinin oranı, yani ön arka çizgisinin uzunluğu 100 ise, sağ-sol çizgisinin uzunluğu 84). Bu arada kafaları birazca uzun olanlar sofradan usulcacık ayrılmağa başladılar. Atatürk'ün solunda oturan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Çanakkale'de doğmuş, Üsküp'te yetişmiş olduğunu bildirerek kafasının tam brakisefal olmadığı icin özür diledi. Atatürk şakalaşarak ''istisnalar kanunu bozmaz'' dedi ve onun kafasını ölçtürmedi...(Tercüman Gazetesi, 4 Ekim 1981)

Aşağıdaki resim Mustafa Armağan'ın Twitter hesabından alınmıştır:
















Aşağıdaki vesika Müfid Yüksel'in Twitter hesabından alınmıştır:



6 Nisan 2023 Perşembe

Ey Türk Faşisti!

 


















Kaynak: Mustafa Armağan'ın Twitter hesabı.

11 Kasım 2022 Cuma

Putçuluk İlleti-5



10 Kasım 2022:

















Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, 15. baskı, 1992, s.333-334: