15 Eylül 2022 Perşembe

Sultan'a 'hain' iftirası tarihi gaflettir!

Yılmaz BİLGEN, 15.09.2022, Türkiye Gazetesi

Prof. Dr. Hale Şıvgın, “Vahdeddin henüz 4 aylık bir padişah iken İstanbul işgal edildi. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını kurtuluş umudu ile Anadolu’ya yolladı” dedi. Prof. Dr. Ali Satan da “Bugün hâlen Vahdeddin haindir iddiasını sürdürmek, bizi tarihi ideolojik kalıplarla açıklama çıkmazına götürür” diye konuştu.

Tarih Doktoru Ahmet Anapalı ise “Sultan Vahdeddin’e hain demek insafsızlık olur çünkü ihanet denilebilecek hiçbir söz ya da davranışı yok. Yetersizlik derseniz o zaten çok açık” değerlendirmesinde bulundu. Tarihçi Mustafa Armağan da “Millî Mücadele. Sultan Vahdeddin’in de dâhil olduğu müşterek bir operasyondu” derken Prof  Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Sultan Vahdeddin’in memleketi terk ederek muhtemel bir iç savaş ihtimalini ortadan kaldırdığı görüşünü dile getirdi.

Dr. Ahmet Anapalı: Sultan Vahdeddin’e hain demek insafsızlık olur çünkü gerçekten de ihanet denilebilecek hiçbir söz ya da davranışı yok. Yetersizlik derseniz o zaten çok açık. Hem Mustafa Kemal’in Sultan’a yaverliği bu noktada dikkate alınmak zorunda. Ayrıca Samsun, Erzurum, Sivas, Havza ve Ankara’da attığı her adımda Sultan Vahdettin’i bilgilendiren bir Mustafa Kemal gerçeği var. Yıkım projesi olan Sevr’i bozan isimlerden biri de Sultan Vahdettin. Üstelik Sakarya zaferi sonrası Ankara’ya tebrik gönderiyor. İzmir'in kurtuluşunu ise Ayasofya’da mevlit okutarak kutladı. Sultan Vahdettin’in hatalı kararları elbette var ancak ihanet asla. Zaten Mustafa Kemal de onun hakkında, “Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi Topkapı Sarayı’nın bütün hazinesini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi” diyor. Ölümünü duyduğunda ise “Vah vah! Allah rahmet eylesin, bir tarih kapandı. Kim isterdi ki böyle olsun” diyen de aynı Mustafa Kemal’dir. 

Prof. Dr. Ali Satan: Türkiye’nin tarih anlayışı artık hain ya da kahraman parantezinden acilen çıkarılmalı. Bu, bizi fazlasıyla sığlaştıran bir boyut kazandı. Sultan Vahdeddin ile ilgili yapılan tartışmalar her şeyden önce dönem şartlarını dikkate alınmadan yapılıyor. Tarihi bugünden anlamlandırmak yaşanmış gerçekliğe zarar verir. Bununla birlikte tarihi bu kadar siyasallaştırmak çok büyük hata. Her devrim doğal olarak önceki yapı ile bir tarih savaşına girer. Ancak biz de aradan geçen yüz yıla rağmen aynı hava estirilmeye çalışılıyor. Bu durumdan acilen çıkılması gerekiyor aksi durumda ülkemiz, gelecek nesiller büyük zarar görür. Kendi tarihimizle barışmak zorundayız. Daha fazla kavga ve hesaplaşma hevesi ne ülkeye, ne tarih bilimi ne de gençliğimize hiçbir şey kazandırmıyor. Aidiyet duygularımızı zedeliyor. Sultan Vahdettin’e hain demek tarihte hain aramaktır. Bundan çıkmak zorundayız. O günün şartlarını göz ardı ederek yaşanmışlıkları ideolojik malzemeye dönüştürmek yanlış sonuçlar doğuruyor. Sultan Vahdeddin’e Sevr dâhil hiçbir sebeple hainlik yaftası vurulamaz. Hataları eleştirilebilir ancak hainlik ithamı büyük hata olur.

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci: Sultan devlet reisidir. Osmanlı Kanun-i Esasisi’ne ve dünya anayasa hukuku teamüllerine göre hükûmet işlerinden kabine mesuldür, hükümdar gayrimesuldür. Sultan Vahideddin tahta çıktıktan sonra olan bitenlerden iş başına getirilen kabineler sorumludur. Hattı zatında Padişah, aklen ve hukuken ‘vatan haini’ olamaz çünkü memleketi mülkü, halkı da ailesi gibi görür. Olayın bir diğer boyutu ise Vahideddin Han, memleketi harbe sokan ve felakete sürükleyen aktör değil tam tersine harbin sonunda tahta çıkan bir hükümdar. Ülkeyi harbe sürükleyen kadronun büyük kısmı daha sonra Ankara Hareketine katıldılar ve bunların hiçbirisine önceki yaptıklarından dolayı hesap sorulmadı. 1 Kasım 1922’de Ankara Meclis’i saltanatı kaldırdı. Padişaha da can güvenliği kalmadığı için memleketi terk etmekten başka yol kalmadı. Kalsaydı iç savaşa sebep olabilirdi..

Prof. Dr. Hale Şıvgın: Sultan Vahdeddin’in 3 Temmuz 1918’de tahta çıkışı kendisi için de sürpriz oldu. Devlet yönetimi konusunda hiçbir tecrübesi olmayan Sultan Vahdeddin, 4 ay sonra gelen işgalle sarsıldı. İlerleyen yaşı ve deneyim eksikliğinin yanı sıra Osmanlı’nın en zor döneminde padişah olan Sultan Vahdeddin itilaf-işgal devletlerinin kurduğu Yüksek Komiserliklerle tam olarak kuşatıldı. Bir tür devlet içi devletçikler oluştu. Padişah’ın bağımsız hareket etme şansı kalmadı. Özellikle İngilizlerin ağır baskısı altındaydı. O şartlara rağmen Mustafa Kemal’i Anadolu’ya yolladı. Gönderen İstanbul yönetimiydi ancak geri çağıran İngiliz kanadı oldu. Sultan Vahdeddin aciz bırakılmış bir sultan ve Anadolu’yu topyekun kaybetme korkusu yaşıyordu. O dönem yaşananlara ait belgeler Sultan Vahdettin’in hain olmadığını ispata yeterli.

Prof. Dr. Mete Tunçay: Ben öteden beri ‘Hain padişah Vahdeddin’ sözünün, o dönemin şartları içinde söylenmiş haksız bir şey olduğunu düşündüm. Vahdeddin siyasi anlamda yanlış hesap yapmış olabilir ama bu onun veya Damat Ferit Paşa’nın hain olduğu anlamına gelmez. Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdeddin’in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, Cumhuriyet’in kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız.

Prof. Dr. İlber Ortaylı: Osmanlı çökmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu bir rejim olarak kendisini feshetti. Son padişah bu feshi kabul etti. Hâlbuki kendisine sadık birliklerle direnebilecekken kan çıkmasın, kavga çıkmasın diye atladı gitti. Orada parasız sıkıntı içinde sefalet içinde öldü. Hatta bakkal bile alacağı için cesedine haciz koymaya kalktı.